Bu Çağ Şairleri – 15 “Sergey Yesenin’e” VLADİMİR MAYAKOVSKİ

Bu Çağ Dergi > Genel > Şiir > Bu Çağ Şairleri – 15 “Sergey Yesenin’e” VLADİMİR MAYAKOVSKİ

Bu Çağ Şairleri – 15 “Sergey Yesenin’e” VLADİMİR MAYAKOVSKİ - Bu Çağ Dergi

Sen gittin,

          diyorlar

                 yukarılarda bir dünyaya.

Sonsuzlaşma-

             Uçuyorsun,

                        parıldayan yıldızlara çarparak.

Ne borç var artık bize,

                içki ne de

 

Ayılma.

Hayır, Yesenin,

                oh

                    çekmek değil benim istediğim.

Görüyorum ben

                kesik bileklerinle sendeleyişini

Ve alayla değil

                acıyla

                    düğümleniyor yüreğim.

Görüyorum

            bir kemik çuvalı gibi

                        yere atışını gövdeni.

-Dur! diyorum.

            Bırak !

                    Delirdin mi sen?

Sürer mi ölümü

                hiç insan

                    tebeşir tozu gibi

                                yanaklarına?

 

 

Sen ki çok daha

                iyi verirdin ölüme

                        ağzının payını herkesten.

Yeryüzünde başka

                    kimsede olmayan

                            o efece konuşmanla.

Niçin?

    Nedeni ne?

                    Donup kalıyorum şaşkınlıktan.

Homurdanıyor eleştirmenler:

                                    -Bizce,bunun asıl nedeni

Şu…

    ya da bu…

                ama daha çok,

                            kopmak toplumdan,

Çok fazla bira

                ya da şarapla kafayı çekmesi.

Başka deyişle

            satsaydın

                    bohemleri

                            işçi sınıfına, diyorlar.

Sınıf bilincin olsaydı,

                bak, bu gelmezdi başına.

Oysa işçiler de

                kvastan sert içkilerle

                        kafayı çekiyorlar.

O sınıf da içerek

                güzelce sıçıyor kendi ağzına.

Başka deyişle

            Parti’den biri

                    denetleseydi seni

Sağlansaydı böylece

                asıl önemi

                            içeriğe vermen.

Yazardın o zaman

                    her gün

                            o dizelerin

                                        yüzlercesini

Uzun uzun

            ve sıkıcı

                    Doronin de gördüğümüz türden

Ama bence

            böylesi bir deliliğin içine düşseydin

Sen çok daha önce

                           son verirdin

                                        yaşamına.

Votkadan gitmek daha iyidir

                            inan bana

Böylesi sıkıntıdan boğulmaktansa.

Hiçbir zaman söyleyemeyecekler

                            nedenini bize

                                    seni yitirişimizin.

Şuracıkta duran

                çakı mı, yoksa ip mi?

Ama bulunsaydı

                mürekkebi, elbette

                            Angelleterre otelinin

damarlarını kesmen

                ve ölüp gitmen

                            gerekmezdi.

Sana öykünenler çıldırdılar sevinçten:

                                        bir daha, bir daha !

Neredeyse bir yığın insan

                            zıvanadan çıkıp

                                        öldürdü kendini.

Neden çoğaltmalı

                intiharları

                        böyle sayıca?

Daha kolay değil mi

                mürekkeple doldurmak

                                oteldeki şişeleri!

Sonsuza dek

                 kilitlendi artık dilin

                                arkasında dişlerinin.

Benim bu bilmecemsi sözlerim

                                yersiz

                                        bir bilgiçlik sayılmamalı

Halkımız,

        yaratıcısı ve yaşatıcısı o güzel dilimizin,

Yitirdi ölümünle

                yansılı sesler üreten

                            en güçlü çırağını.

Ve o herifler tayışıp duruyorlar

                                ölü şiir döküntülerini

Geçmiş,

    gömülmüş ölülerden

                hemen hiçbir yeniliği olmayan.

Üstüste yığıyorlar

                tatsız uyaklarını

                        mezara toprak atar gibi: daha beterlerini.

Onurlandırmak için oğlunu

                    Esin Peri’sinin bile

                                işine yaramayacak olan.

Sana yaraşacak

                bir anıt henüz dökülmedi

Hani nerde o anıt,

                    döğülmüş tunçtan

                            ya da yontulmuş mermerden?

Oysa çoktan doldurdular

                            yığın yığın

                                parmaklarının dibini

Çöplerle,

        adama sözcüklerinden, anılardan, o bok püsür şeylerden.

Adın

    hıçkırıklarla birlikte doldurdu mendilleri.

Sözcüklerini

            geveleyip duruyor Sobinov ağzında

Kıvrılıp oturmuş da

            altına suyu çekilmiş bir kayın ağacının-

“Hiçbir şey söyleme,

                    ah dostum,

                        içini de çek-me ne olursun.”

Ah,

    sen onu ne kimbilir nasıl da alaya alırdın,

Şu Leonid Lohengrinski’yi,

                        baş belası, tanrının!

Ortalığı kimbilir

            nasıl da ayağa kaldırırdın:

“izin veremem

            şiirsel gargaralarına

                        anıran eşşeklerin!”-

Sağır ederdin kulaklarını

                        üç ayaklı ıslıklarınla, sonra,

Yazdıklarının hepsini

                        kıçlarına sokmalarını söylerdin.

Harcardın bozuk para gibi

                        o yeteneksiz heriflerin hepsini,

Doldururdun

                smokin ceketlerinin

                            kara yelkenlerini,

Öyle ki savrulurdu

                    sağa sola

                            Kogan gibileri,

Süngüleyerek

                sivri bıyıklarıyla

                        gelip geçenleri.

Oysa bu arada

                    sayısı hiç de azalmadı

                                    bu serserilerin.

Çok zorlu bir iş

                onları sayıca geride bırakmak.

Yaşam

    yepyeni bir biçimde

                yeniden kurulacak.

İşte o zaman

        yepyeni şarkılar söylenmeye başlayacak.

Böyle bir çağda

                ağırlaşıyor sorunları

                                        kalemin,

iyi ama, gösterin bana

                    sizi ey zavallı

                                hortlaklar sürüsü, hadi

Nerede görülmüştür

                    ve ne zaman

                            yüce bir kişinin,

Dikenli yolları bırakıp da

                            gül bahçelerini seçtiği?

Sözcükler

            yönlendirir

                    insanoğlunun güçlerini.

Yürüyün!

               Arkamızda

                        zaman patlasın

                                bir mayın gibi.

Bizim geçmişe sunacağımız

                            yanlızca

                                    bukleleri

Rüzgarda

        geriye savrulan saçlarımızın.

Eğlenceye ayrılacak yeri yok

                    gezegenimizin.

Yarınlardan

            koparıp

                almalıdır mutluluğu

                                insan.

Şu yaşamda

            en kolay iştir ölmek

Asıl güç olan

            yepyeni bir yaşama

                            başlamak.

 

1926

 

 

Çeviri: Yurdanur SALMAN

 

 

 

Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Paylaş
Bağlantıyı kopyala