Günlük Ritüeller 4 – Ernest Hemingway

Bu Çağ Dergi > Genel > Nasılsınız? > Günlük Ritüeller 4 – Ernest Hemingway

Günlük Ritüeller 4 – Ernest Hemingway - Bu Çağ Dergi

Hemingway, tüm yetişkinliği boyunca günün ilk ışıklarıyla uyanmış, beş buçuk altı gibi yataktan kalkmıştır. Akşamdan kalma olduğunda bile bu alışkanlığından vazgeçmemiştir. Oğlu Gregory, babasının alemlerden hiç etkilenmediğini hatırlar: “Babam daima çivi gibiydi; ses geçirmez bir odada gözünde uyku bandıyla bebekler gibi uyuduğunu sanırdınız.” 1958’de The Paris Rewiew’a verdiği bir röportajda Hemingway sabahın ilk saatlerinin önemini açıklar:

 

Bir kitap ya da hikâye üzerinde çalışıyorsam, her sabah güneş doğar doğmaz yazmaya otururum ve olabildiğince yazarım. Sizi rahatsız edecek kimse olmaz; hava soğuk ya da serin olur, çalışmaya başlarsınız ve yazdıkça ısınırsınız. Yazdıklarınızı okursunuz, sonra durursunuz ve sonrasında ne olacağını bildiğinizde ertesi gün kaldığınız yerden devam edersiniz. İlham geldikçe yazarsınız, hikâyenin ardını kestirirsiniz ve o günlük noktayı koyarsınız, ertesi gün tekrar başlayana kadar yaşamaya çalışırsınız. Sabah altıda başladınız diyelim, öğlene kadar çalışabilirsiniz ya da öncesinde çalışmanızı bitirebilirsiniz. Günlük çalışma bittiğinde boşluk hissedersiniz ama aynı zamanda hiç olmadığı kadar dolusunuzdur, sevdiğimiz biriyle sevişince de böyle hislerle dolarız. Ertesi gün tekrar başlayana kadar hiçbir şey size zarar veremez, başınıza hiçbir şey gelemez, hiçbir şey bir anlam ifade etmez. İşte o ertesi güne kadar beklemek en zoru zaten.

 

Hemingway’in yirmi tane HB kurşun kalem açıp çalışmaya başladığı söylenir ancak yazar bunun asılsız bir iddia olduğunu söyleyecektir: “Aynı anda yirmi tane kurşun kalemimin olduğunu hayal edemiyorum bile,” demiştir The Paris Review’a  – ama kendine özgü huyları vardı elbette. Ayakta yazardı, göğüs hizasına gelen bir kitaplığın üstüne daktilosunu koyar ve bunun üzerine de okuma tahtasını yerleştirirdi. İlk taslakları kurşun kalemle pelür daktilo kâğıdına yazar ve tahtaya yanlamasına iliştirirdi; çalışmadan hoşnut kalırsa tahtayı kaldırıp daktiloya geçerdi. Her gün yazdığı kelime sayısını bir çizelgeye not ederdi, “böylece kendimi kandırmamış oluyorum,” derdi. Çalışmadan hoşnut kalmazsa genelde kurguya ara verip mektup yazmaya başlardı, böylece “yazmanın korkunç sorumluluğuna” ya da “korkunç yazmanın sorumluluğuna” güzel bir ara vermiş olurdu.

Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Paylaş
Bağlantıyı kopyala