Üzüm dalında kurusaydı
Üzüm dalında kurur diye atasözü olurdu
Bak bu yarayı aldırma yerinden
Duygularını çarpıtma bıçaksız bir çekmecenin olduğu mutfakta
Ağzını açtığında diline kıymık batan herkes haklıdır şu dünyada
Üstelik tanrı kendine o dünyayı şiirin şairine şiir olarak geldiği gibi
Tamam dur bir dakika:
Yaralı attır deliler: vurulmalılar
Alacalıdır bol hecelidir
Demir perdeli pencerelerden izlerdim
Aysel’i, Ömer’i, Ümmühan’ı, Durmuş’u
Bazen de davet edilirdim
Misal Aysel’in omzuna
Bazen de Durmuş’un camiisine
İki rekat kılar gibi iki parmak emerdi
Evet parmak emmek de ritüel idi
Ruh teröristleri ordusunun eylem teorisyeni annemin manik beynindeki kararsız ve tekinsiz bloklarına misal
En çok da kendime ettiğim tek bir cümleme
O cümleyi burada söyleyemem
Söylesem de açamam
Açamazsam olan bana olur
Bir gram bile düşünmediğim yarınımdan gelip de yazıyorum ben bu şiiri
O yüzden yoruyor aynı yüzden yoruyor
Olmayan bir yerden gelmek ne kadar yorabilirse insanı o kadar yoruyor (şiirimin) ablası
Bir bıçak vereniniz yok mu?
Burada durum vahim ve öteki
Konuşulan ilk şey bir yalandı
Alın size işte gerçek
Aramdaki dertten sıyrılıp da geldi
Çok gerçekçisin, dedi
Bu kadar olma, dedi
Hayır, dedim
Gerçeğim
İçine şutladıklarınla sana kurulan o büyük tezgah
Cinlerinin takkelerini takmalarını beklemeden
Benim zaviyemin anca bize yettiği karın açlığı
Sebepsiz geldim ben bir sebebi olmadan gitmem
Kendi şizofrenime kendim fetva vererek yaşamayı ve yaşatmayı öğrendim
H2O gibi idealist ol sen de
Satır aralarına bıraktığın en çok ö ses tonu ve Venüs gamzesi
Bana sen de mi veremezsin bıçak?
O zaman şöyle yapalım:
Babam ölürse sırtımı sen kesele
Şununla paylaş: