Natama’nın yayınına son vermesiyle birlikte geriye kalan dikkate değer bir iki şiir/edebiyat dergisinden Buzdokuz da nihayet isyan etti.. Ki Buzdokuz daha çok şiir içi meselelerle kendi gündemini belirleyip onu takip eden bir yayın olarak, fazla sağa sola sataşmadan yayın hayatını sürdürmeye dikkat ediyordu. Bu bakımdan tansiyonu pek yüksek bir yayın değildi. Daha çok dünya şiirindeki yenilikçi şiirsel girişimleri ve oluşumları Türk okuru (ve dâhi Türk şairiyle) tanıştırma misyonunu yürütüyordu. (Belki de dünya zamanıyla bizim yerel zamanımızı eşitlemeye çalışıyordu da denilebilir.) Ve fakat ülkemizde şiiri gözünden anlayan şair (ve bence şiir düşünürü) ve derginin yönetmeni Hayriye Ünal’ın bile sabrı taşmış; ki Kayıran Yücel’in densizlikleri, cahil cesareti ve hiçbir yabancı dil bilmediği halde yabancı dillerden felsefi terimler kullanarak cahilliğini arşa çıkarması karşısında, bu pervasızlığa karşı Baki Ayhan Asiltürk’ün oldukça sert ama soğukkanlı bir yazısı yayımlandı dergide. Zira artık sabır taşı çatladı! Asiltürk, geniş ve kronolojik edebiyat tarihi bilgisiyle Kayıran Yücel’in mesnetsiz ve sınanmamış yargılarını çürüterek, iddialarının kof olduğunu kanıtlayarak özü geçen şahsı dövüp serseme çevirdi. Yazdığı her yazıyı (kitap tanıtım yazıları, kakofonik okunması imkânsız ve dil duygusundan yoksun katur kutur ne olduğu anlaşılmaz -Türkçe olmadığı kesin- şiirlerini (!)) ne anlama geldiklerini bilmediği bir takım felsefe terimleriyle allayıp pullayan şahsı duman etti. Bunu yaparken de mümkün olduğunca soğukkanlı bir üslupla önce Kayıran’ın yazı ve şiirlerindeki maddi hataları, mantık hatalarını, ruhsal sapkınlıkları (bir ara herkesin kendi şiirinden çaldığına inanıyordu), temelsiz megalomanisini gözler önüne sürdü. Baki Ayhan’ın topa tuttuğu şahsın “çalışması” tahmin edebileceğiniz gibi kendinde nasıl bir hak bularak hazırladığı ve yayıncı kurum Doğu Batı Yayınlarının hiçbir editoryal kontrolden geçirmeden yayınladığı ciltlerce (104, 105, 106 ve 107. sayılar) sabuklamayı saçtığı Modern Türk Şiiri adlı garabettir. Şiirleri ve şiir görüşüne hiçbir zaman yakınlık duymadığım Baki Ayhan sözünü ettiğim yazıyı öyle sağlam temellere oturtmuş ki benim bile takdirimi kazandı. Ayrıca edebiyat terbiyesine sahip ciddi bir edebiyat adamı olduğunu gösterdi. “Felsefi Şiir” gibi kendinden menkul sloganvari içi boş kavramlar uydurarak, bir de bunları güya ciddi çabaların sonucu oluşmuş düşüncelermiş gibi pazarlayan Kayıran aslında bu çalışmasıyla herkesin bildiği bir gerçeği, kendisinin nasıl da kof, cahil, megaloman, yeteneksiz ve kaypak bir şahıs olduğunu avaz avaz ilan etmiş oldu. Kendi ayağına sıktı. Megalomanisini kitaplarına verdiği isimlerin bile yansıttığı bu şahsın Kitap-lık dergisinin son sayısı için hazırladığı “Poetik Ben’in İnşası” (her ne demekse) dosyasına yazdığı yazının ismine şöyle bir bakmak bile yeterlidir: “Poetik ‘Ben’in Neliği ve Edebi Yapıtın Ortaya Çıkışı -Hegelyen Bir Okuma” (Ne, nelik mi? Ne, Hegelyen okuma mı?) Bu banıl bir megalomanidir. İri laflar söyleyerek irileşilemez. Allah müstahakını versin Kayıran Yücel, başka ne diyeyim!..
Şununla paylaş: