I
Dil, kendi içinde barındırdığı başka bir gerçeklik yaratır
Dil ve dilin açtığı yolla ya da hatta dilin içinde dille birlikte dilin yüzeyine çıkan eser, dil ile gerçeklik yani dilin bizatihi kendisiyle oluşan gerçeklik hatta hakikat, bir şekilde, bir bakıma değil her bakımdan, eserin var olmasıyla aynı anda eşzamanlı olarak var olur. Böyle bakıldığında, dil, kendini terk edip başka bir düzeyde başka bir dil haline gelerek mikro-gerçeklikler, mikro-dünyalar oluşturur. Bu mikro-dünyalar bir araya toplandığında yine de bir makro-dünya, bütünlüklü bir makro-gerçeklik yaratmaz. Akvaryumda (doğal bir gölde ya da denizde değil) balıklar gibidirler, kendi içlerinde varlıktırlar, parçalı bir var oluş düzeninin varlığını açığa çıkarırlar. İnsan, belki de, kendi icadı olan kültür aracılığıyla hatta bütün yapıp ettikleriyle ‘kaos’a bir düzen vermeye çabalamıştır, ama ne yazık ki bunu ‘kaos’a dışarıdan müdahale ederek kendi eliyle, edimiyle yapmaya, ona düzen vermeye kalkışmıştır. ‘Kaos’u asla ve kat’a insan, varlığını merkeze yerleştirerek yani kendisinden kalkarak idrak edemez. ‘Kaos’un mümkün değil insanın idrak edemeyeceği kendi iç düzeni, algoritması ve devinimini belirleyen şifreleri (kodları) vardır. Yapılacak tek şey, mümkün değil idrak edilemeyecek bu düzeni, insan eliyle insana göre düzenlemeye, zapturapt altına almaya çalışmak değil, kendini ona teslim etmektir. Kaos’un ilk bakışta uyumsuz ve karmakarışık görünen serbest ve öngörülemez devinimine kendini bırakmak, onun tarafından içerilmeye hatta yutulmaya izin vermektir, zira ancak ‘kaos’un kendisi haline gelindiğinde ‘kaos’ idrak edilebilir. Ve böylelikle de ‘kaos’un insanı serbestleştiren devinimine uyum sağlanıp farklı bir algıya ulaşılabilir.
İnsanın en büyük hatası, kendisini doğadan, daha da ötesi, “öteki” varlıktan ayırma ve onlara hükmetmeye çalışarak onları insanileştirip korkularını ve yabancılığını yenme çabasıdır. Bunun en büyük nedeni, korkudur. Tanımadığı, idrak edemediği, dolayısıyla anlayıp ilişki kuramadığı doğaya ve “öteki”ne hükmetme güdüsüdür. Öteki, daima, insanı korkutmuştur. Tehlikeli olduğundan ya da tehdit oluşturduğundan değil insanın saf içgüdüsel korkusundan kaynaklanmıştır bu.
Anlam ve Hakikat
Homo esteticus
Kant: “Beğeni dehanın kolunu kanadını bağlar.”
Hakikat X Kendi-Hakikati – Özhakikat
Bireycilik, dünyadan kopukluk mu demektir? Tam tersine. Dünyayla kendi varlığın üzerinden, en mümkün dolaysızlık ve dürüstlükle ilişki kurmaktır. Burada yaşantılar (experience) ve temas (duyular) en temelde yer alır.
Weltlosigkeit: Dünyanın yitililmesi.
Duyu X Duyusallık
Duyarlılık X Sensibility
(Sense: Duyu)
Sensus communis: Hissi müiterek veya ortak duyu.
Edebiyatta (şiirde) özgünlük değil, hakikilik önemlidir. Öz ile biçimin örtüşmesi, öz + form.
Âlim-i kül – şamanlık – şifa
[şaman-şair]
**
Hakikat anlamsızdır derken, klasik anlamda anlamdan yoksun olduğunu kastetmiyorum, anlamla ilişkisi olmadığını söylüyorum. Hakikat esasta anlamı gereksinmez ve ona sahip de değildir. Hakikat kendi içinde anlamlı olabilir. Bu onun kendine özgü ve ona içkin anlamıdır. Biz bu anlama nüfuz edemeyiz.
Anlam ilişkilerden meydana gelmez mi (oluşmaz mı)? Ve anlam arayışı ve ihtiyacı insana özgüdür. Doğa hakikidir çünkü kendi kendisiyle örtüşmektedir, tamdır, kendisiyle doludur. Bunu göstermeye de ihtiyacı yoktur. Buna karşın hemen her an kanıtlar; mütemadiyen. Doğa sırlıdır. Bu sırlara biz vâkıf olamayız. Ancak temaşa edebiliriz. Ve insanî dünyaya uygunlaştırırız. Ve bunu her zaman eksik başarabiliriz.. Bizim temaşa ettiğimiz doğa ile kendini yaşayan ve sürdüren dünya asla örtüşmez.
Tanrı’dan sonra İnsan da öldü.
Referanssız kalan dünyaya ve tamamen koşullara tabi ve teslim olduk. Artık eyleme gücünü yitirmiş ve koşullara tabi olmuş haldeyiz.
İnsan yerine özne de diyebiliriz yani eyleyen-özne.
Duyulur-olanın düşünülür-olana önceliği ve üstünlüğü.
Hume’un görüşleri (Homo esteticus, s. 40).
Şununla paylaş: