1965 yılının 5 Şubat günü Trabzon Devlet Hastanesinde doğmuşum. (Doğdum diyemiyorum çünkü doğduğum anda doğduğumun bilincine sahip değildim. Yani doğduğuma kendim şahit değildim. Başkaları yani beni doğuran annem ile beni doğurtan ebem şahitti. Sonra da babam görmüştür herhalde ve bütün bu kimseler doğduğuma kani olup varlığımı doğruladılar. Doğmanın nasıl bir şey olduğunu tam olarak bilmiyorum. -Doğmuş olmanın ne demek olduğumun ise farkındayım sanırım.- Doğmak, spermin yumurtayla birleştiği anda mı başlıyor; henüz doğmamış olmama karşın “doğma ihtimali”min oluşması doğmanın başlangıcı mıdır örneğin? Doğumun başlangıcının sperm ile yumurtanın birleşmesi olması, o doğumun mutlaka gerçekleşeceği anlamına gelmez. Ana karnında ölebilirsiniz örneğin, ya da doğum anında ölebilirsiniz ya da annenizi, size can veren canlıyı öldürebilirsiniz, bu şekilde annemi öldürerek doğmuş olmayı asla istemezdim. Bu ne korkunç bir yazgı ya da lanet olurdu! Size can veren kişinin canını alarak can kazanmak… Ya doğum sırasında doğurtan ebe ile ona yardımcı olan hemşireler ya onlar mı? Şimdi hepsi eminim öldü, canlarını yitirdiler. O an evet gerçekti ve gerçekleşti ve onlar vardılar; benim dünyaya gelmeme -kim ya da ne olacağımı bilmeden- aracı oldular. O an hepsi hatta ben doğarken var olan herkes, örneğin diğer hastalar, o sırada sokakta alelacele yürüyenler, yoldan geçen arabalar, sadece Trabzon’dakiler değil bütün dünyadaki herkes de vardı, can taşıyorlardı. Doğuşumun farkına varmamış olsalar bile doğduğum anda var olarak dünyaya gelişime gizlice farkında olmadan tanıklık etmişlerdi. Ne tuhaf! Üstelik kim ve ne olacağım hakkında en ufak bir fikirleri ya da öngörüleri yoktu. Kim ya da ne olacağımı bilmiyorlardı; düşünmemişlerdi bile. Bu bir gizli tanıklık değil de nedir! Bilmedikleri halde doğduğum ana tanıklık etmişlerdi. Dünyadaki her şey: Esen rüzgâr, karaya vuran deli deniz, uçan kuşlar, okula giden çocuklar, dağlar, göller, ırmaklar… Her şey işte… Hatta bütün gezegenler, tüm kâinat… Evrende hiçlikten varlığa çıkmış olan en ufak bir şey bile varlığı, var oluşuyla birlikte kâinatı değiştirir, hiçbir şey artık onların ovar olmadığı andaki, eskisi gibi olmaz. -Ben futbol oyununda sonradan oyuna girenlerden korkarım çünkü ancak onlar, sonradan girenler oyunun kaderini değiştirebilir.- Varoluşta da öyledir. Değişim, yeni ve henüz var olanlarla mümkündür. Çünkü onlarla birlikte var oluşun koşulları da değişir, gerçekliğe yeni, daha önce hiç bilmediğimiz yeni bir gerçeklik katılır. Yeni olan her şey birdenbire olur ve beklenmediktir, ona hiçbir zaman hazırlıklı olamayız. Her şey birdenbire beklenmedik bir anda olur. Bence benim doğumum da -diğer bütün doğuşlar gibi- umulduğu halde beklenmedik bir şekilde gerçekleşti, çünkü gerçekleşmeyebilirdi, hiçbir garantisi ya da teminatı yoktu. Peki ben bu dünyaya beklenmedik bir şekilde, göbek kordonum ve ilk nefesi almanın acısıyla ağlayarak geldiğim halde yeni, taptaze bir şey sayılabilir miydim? Bu dünyaya hiç kimse sıfır noktasından başlayarak tertemiz ve tabula rasa olarak gelmez, gelemez; keşke gelseydi. O zaman henüz herhangi bir şey yazılmamış tertemiz bir sayfa olarak kendi kaderine sahip olabilir, boş bir sayfa olarak kendini yazabilirdi. Ama öyle değil işte. Hepimiz, anne babalarımız hatta bütün atalarımızın yani geçmişimizi tutuklusu olarak geliriz dünyaya. Geldiğimizde özgürce seçimlerimizi yapabilecek bir yere gelmeyiz, çünkü dünyaya değil bir aileye doğarız. Doğduğumuz yer ailemizin bize verdiği dünyadır. Hatta sadece ailemizin de değil bütün atalarımızın, binlerce yıllık geçmişimizin bizim için hazırladığı dünyadır bu. Dolayısıyla kimse özgür bir dünyaya doğmaz, yüzyıllarca önce tutuklandığı bir dünyaya doğar. Ben de o dünyaya doğmuştum. Bu dünya benim için önceden hazırlanmıştı. Demem o ki hiç kimse aynı dünyaya doğmaz. Herkes bambaşka bir dünyaya doğar. Ve herkesin bu bambaşka dünyalarda yaşadığı, yaşayacağı şeyler farklı olduğu gibi yaptığı, yapacağı şeyler de farklıdır. Hayalleri, ümitleri, duyguları, duygulanımları, algılayışları tamamıyla farklıdır. Dünyaları farklıdır. Hiç kimse aynı dünyada yaşamaz. Benim doğduktan sonra yaşadığım dünya da bana reva görülen dünyaydı ve ben bu dünyayı yıkıp geçmek ve özgürleşebilmek için –ki hâlâ özgürleşebilmiş değilim, kimse de özgürleşmiş değildir- çok çabaladım.) Anlatmaya devam edeceğim.
Şununla paylaş: