Yaşantıdan Fışkıran Düşünceler
Osman Çakmakçı
“Mecaz hakikate göre yapılır.
Ve hakikat mecazla tanınır.”
-Blaise Pascal, Düşünceler, 673. Fragman,
1.Doğada bir kökeni, gerçeklikte bir karşılığı var mıdır? Olmalı mıdır?
2.Düşünülebilen her şey mümkündür, yoksa düşünülemezdi.
3.Bazı şairler şiirlerinin hayattan fışkırdığını, hayatın şiirlerinde var olduğunu söylüyor. Bunda şaşılacak bir şey yok, zaten öyle olması gerekir. Önemli olan, sanatı hayata boca etmek, şiiri hayata dahil etmektir.
4.“Hayatı dolu dolu yaşayacaksın,” diyor.
Ben de diyorum ki: “Evet, delidolu.”
5.Kaderi değiştirmeye çalışmanın beyhude olduğunu anladım. Geç anladım ama anladım. Önemli olan, kaderi değiştirmeye yeltenmek değil, onu kabul edip anlamaya çalışmaktır.
6.Shakespeare; 66. Sone (Can Yücel)
7.Hayatı o kadar ciddiye alıyorum ki yaşamayı beceremiyorum.
8.Bana ketum olmayı sen öğrettin. Bu çok acı bir şey. Tıpkı içini gösteren berrak suyu bulandırmak gibi. Ama tekrar berraklaşacağım. İnanacağım.
9.Bu dünyada bakılması gereken, bakıma muhtaç olan “tek varlıklar” şairlerdir, daha sonra filozoflar. Yani hakikatin peşinde koşanlar hatta onu doğuranlar, yaratanlar.
10.Şairlere hakikati yaratırken yardımcı olun; onlar sizin için hakikati doğuruyorlar.
11.Lâle Müldür’ün şiirlerinde dinsel bir tını var. Bu incelenmeli. Benim şiirim ise mutlak hiçliktir. Benim şiirim hayatın keskinliğine ve sertliğine sahiptir. Dışarısı yoktur. Hiçbir umarı yoktur. Istıraptır. Çiledir. Sonunda bir ödül de yoktur. Neden böyle olduğu da bilinmez. Mutlak körleştiren bir ışık altında belirsizleşe giderek görünmez olan nesneler (hatta var olan her şey) gibi. En aydınlık olduğunda ve en kökene gidildiğinde anlamsızlaşır. Bir şeyi ne kadar kendisine indirger ve yalınlaştırırsanız, çıplaklaştırırsanız o şey o kadar anlamsızlaşır ve saçmalaşır. Anlam mefhumunun saçma olduğunu, her seferinde saçma olduğunu görürsünüz. Anlam saçmalıktır; o yüzden hakikate yakındır. Gerçeklik kurgudur, dolayısıyla bir icattır. Varlığın kökenine inenler (şairler) daima huzursuzdur, yersiz yurtsuzdur, şiirlerinde bile ikamet edemezler. Belki de şairlik mutlak Ruh haline dönüşmektir. Mutlak Ruh. Mutlak Mecaz. Hakikatin üstündeki, onu gizleyen örtüyü çekip alan ama hakikati göstermekten başka bir kudreti olmayan sıfır değeri yani geçirgen ve arkasını gösteren varlıklardır. Şair hatta varlık değil varlığın ortaya çıkarılmasına vesile olan aracılardır. Kendi başlarına bir işlevleri hatta hayatları yoktur. Müldür’ün şiirlerindeki dinsel tını bu hakikate dayanamayan ve bunu anlamlı hala getirmeye çabalayan yok-varlıkın hayatta kalma mücadelesinin bir göstergesi ve hatta kanıtıdır.
12.Sonunda kendime teslim oldum: Şair kimliğini giymeyi kabullendim. Önceleri, şimdiye kadar, şairlik de olsa belirli bir kimliğin sınırlarının içine sığmayı bir yetersizlik, var oluşumda bir daralma, sınırlama ve bilmediğim gerçeklere karşı kendimi kapatmak olduğunu düşünmüştüm. Ki hala bence öyledir. Bunun karşısında şairlik kimliğini kabul etmenin de beni şimdiye kadar bilmediğim bir rahatlıkla kendimi açmaya yarayabileceğine kanaat getirdim artık. Öbürünü çok denedim ve nimetlerini gördüm. Şimdi de bunu deneyeceğim. Üstelik daha da mutlu olacağım kendimi kabullendiğim için. Bu yeni bir var oluş tarzı. Dolayısıyla yeni gerçeklikler.
13.Kafamın içinde yaşadım hep; hala da yaşıyorum. Başka türlüsünü bilmedim hiç. Başka türlüsünü bilseydim ve mümkün olsaydı da orada yaşayabilmeyi becerebilir miydim bilmiyorum.
14.Neden Kurtaıcı’ya ihtiyacımız var? Neden bekliyoruz?
15.İnanmak için olduğu kadar, inanmamak için de kanıtlarınız olsu. Bir şeyti var olduğunu kanıtlayamamanız onun yok olduğu anlamına gelmez. Henüz bulamadığınız demek henüz var edemediğiniz anlamına gelir.
16.Baktığım yerden göremiyorum, ama o baktığı yerden görüyor. Öyleyse göremediğiniz şeylerin var olmadığını düşünmeyin, hemen buna inanmayın. Oraya gidip bir de ordan bakın.
17.Fazla tüketen insanın kalbi katılaşır.
18.İçgüdülerine göre yaşayan yabanıl biriyim ben. Belki de saflıktan. Saf olan henüz kültür tarafından içerilmemiştir, yabanıllığı belki de bundan. Katışıksızlık doğallıktır. Doğal olan yabanidir.
19.İnsan var olmasaydı hiçbir şey var olmazdı. Çünkü bir şeyin var olabilmesi için ona varlığına şahitlik eden bir bilincin var olmasıyla mümkündür. Bizi, bizi gören bir başkası (yani öteki) var eder.
20.Bilgi x Malumat
Deneyim – Bilgi
Malumat – Boş bilgi
21.Bir kez daha söylüyorum: Ancak inanarak var edebilirsiniz; var olur. Hem kendiniz hem de her şey.
22.Robinson Crusoe: Mutlaka açıklanmalı.
23.Nesnel bakış diye bir şey var olamazçünkü herkes kendi gözleriyle görür. Üstelik herkes aynı dünyaya gelmez, aynı dünyada yaşamaz, aynı dünyayı deneyimlemez, aynı dünyada ölmez. Benim şiirle vardığım yer budur.
24.Delilik yani bilinç-yitimi yani bilinçsizlik doğaya karıştığımız, onunla “Bir” olduğumuz, örtüştüğümüz, eksiksiz olarak var olduğumuz andır. En doğal olduğumuz an.
25.Bilinç yitirilirse akıl da yitirilir mi? Ya da tersi? Akıl yitirilince bilinç yitirilir mi? Yoksa yitmek belli bir tür olalı yitirmek midir? Ya da bilinci?
26.İlkel yani kültür-dışı akıl nasıl bir şeydir acaba? İlkellerin dünyayla teması kültür içindekilerin dünyayla temasından daha canlı ve şiddetlidir.
27.Kendimden bir Frankenstein yarattım, bir Rasputin.
28.Rimbaud’nun şiiri aslında kültüre ive içinde yaşadığı uygarlığa bir saldırı, bir sabotaj girişimiydi. Bunu bir ölçüde başardı. Ancak büyük ölçüde yenildi. Gedik açtı ama yıkamadı. Girişiminin başarılı olamadığını görünce de geri çekildi. Nereye? Avrupa kapitalist uygarlığının dışındaki yabanıl ve kültür-dışı yerlere. Orda hayatla uzlaşmaya dolayısıyla yaşamaya çalıştı. Orada teşrifat değil savaş vardı. Rimbaud orada, en temel içgüdülere ve ihtiyaçlara göre yaşayan topluluklar içinde, Avrupa kapitalist uygarlığının dışında ge4rçek bir dünya keşfetmişti. (Geliştir.)
29.Her türlü dolayımdan nefret ediyorum. Tiksiniyorum. Midem bulanıyor.
30.Aşırı nezaket kabalıktır.
31.Şu anda var-olan dünya en Mümkün-Olan Dünya değildir. Dünya ve gerçeklik sürekli değişir; bu yüzden “şu anda” içinde yaqşadığımız Dünyayı gerçek anlamda duyumsayıp deneyimlemek, araya hiçbir kavram ya da kültürel imge karıştırmadan, ama “çıplak” olarak görmemiz gerekir. Yani temel güdülere dönüş.