Spot: Gazetemiz genel yayın yönetmeni şair İbrahim Kiras’ın Enis Batur!un yeni çıkan “Şiir Hayvanı” kitabında söylediklerinden kalkarak “Bugünkü dünyada şiire yer yok mu?” sorusunu sorduğu yazı bir kıvılcımla ateşi yaktı, şair Ömer Erdem de bir yazı ekleyerek ateşi harladı. Ben de bu yazıyla ateşe benzin döküyorum. Umarım bu ateş sonunda bir “şenlik ateşi”ne dönüşür, ıssız ve karanlık dünyamızı ısıtıp ışıtır.
Enis Batur, şiir çevrelerinde aslında yıllardır konuşulup duran, şiirin içinde bulunduğumuz çağda güç ve konum kaybettiğini, okunmadığını, dolayısıyla da insanların artık şiire ihtiyacı kalmadığını ima eden “sistem içi” ve “şairlerin varlık meselesi” haline gelen bu kaygıyı yeniden dillendirmekten başka bir şey yapmıyor. Bu ifadelerde yine aslında bir boyun eğmişlik, bir tür umutsuzluk ve kabulleniş de var. Yani denmek istenen şu: Şiir bu sefer gerçekten de öldü; insanın şiire ihtiyacı yok; belki de dönüşüp bir başka forma bürünecek vs vs. Ki insanlığın olumsuz anlamda en etkili icadı olan internet, şiiri gerek yapısal gerek dilsel bakımdan dönüştürüyor, şiirin yok olması tehdidiyle karşılaşmasına neden oluyor, deniyor. Bence yok olan bu şairlerin şiiridir; yoksa şiir bildiğimiz anlamda insan insan olarak var olmaya devam ettikçe var olacak. Çünkü insan ile dünyanın varlık koşullarının uyuşmazlığının yarattığı çözülemez düğüm varlığını hep sürdürecek. Bu durumda şairlerin şiirin yok olacağı korkusunu, dönüşüp başka bir biçim alacak kaygısını yaşaması çok normal hatta anlaşılır ama teslimiyet içeren bir görüş bu aynı zamanda, en nihayetinde. Bu durumun farkındaysanız o zaman şiirinizi yeniden gözden geçirip gerekli olduğunu düşündüğünüz tedbirleri alıp bu yeni çağın yeni koşullarına ve gerçeklik algısına teslim olmayacak, ona direnecek bir şiir dili ve yapısı ve hatta ele geçirilemez mantığını bulmanız gerekiyor demektir. Yani yeni bir şifre. Henüz deşifre edilememiş olan. Kaptırılmamış olan bir dil. Ki geçtiğimiz yüzyılın modernist şiiri kaptırdı kendisini. Şiir estetiği ele geçirildi, uysallaştırılıp yavanlaştırıldı ve kapitalist yaşam biçiminin payandası haline geldi. Yeni bir estetiğe de ihtiyaç var; demem o ki var olan kabul görmüş estetiği yıkmaya ihtiyaç var. Bunun için de elbet yeni yaşantılara ihtiyaç var; ki öyle ya, yaşantılar da sanallaşmışken bunu yapmaya çalışmak bir tür imkansıza yakın olanı istemeye benziyor.
Ben de karamsarım; ama karamsarlığı derinden hissediyor olmak bana bu duruma karşı bir şeyler yapmak gerektiğinden başka bir şey söylemiyor. Alacakaranlığın en karanlık olduğu an şafağın sökmek üzere olduğu an değil midir aynı zamanda.
Elbette, bu yeni başka çağda toplumda şiire gerek yokmuş gibi görünüyor; gösteriliyor. Ki bu safsatadır. (Böyle bir düşünceye kapılmaktan çok, yazılmakta olan şiirin bu başka zamanın koşullarını, gerçeklik algısını anlayamamış, bu yüzden bu çağı deşifre edecek şiiri yazamıyor olmanın bir göstergesidir. Bazı zamanlarda şiir tıkanır, ama sonra önündeki tıkanıklığı aşıp yeniden gürül gürül akmaya başlar. Bu da çoğunlukla geleneği, var olanı sürdürmekle değil, gelenekten kopmakla, ani sıçramalarla mümkün olur: Romantizm, sembolizm, dadacılık, sürrealizm vs gibi.) Dünyada kendisine yer olmayan şiir kendinden memnun, kendini sorgulamayan, koşulların farkında olmayan, yerinden memnun, bu yüzden de zeminini kaybetmiş olan konformist şiirdir. (Öyle ki yazılan her yeni şiir, şairi aynı da olsa, bir önceki şiirin değillenip aşılmasıdır, ama onun kapsanıp genişletilmesidir de. Yani şair bulduğu ve rahat ettiği yatağı derhal terk etmelidir. Bu tabii ki onun mutlu olma şansının da elinden alınmasıdır aynı zamanda.) Aksine, dünyanın şiire ve şaire, şiirin ve şairin müdahalesine şimdi belki de her zamankinden daha fazla itiyacı var.
(devam edecek)