İnsan

Bu Çağ Dergi > Genel > Yazı > İnsan

İnsan - LEVENT Yılmaz

Temel pratikler izlendiğinde hayvanlar gerçekten “insan” olurlar, olabilirler. Allahım, keşke başka türlü insan olmayı becerebilseydik!

İnsanın “toplumsallığı” meselesi, doğal hukuk ve uluslararası hukuk hakkındaki tartışmaların merkezinde yatar –ve bu yüzden de, “toplumsal sözleşme” fikrinin kuramsal açıdan ayrıntılarını içerir.

Bu soru Vico için de, ve, ilk kez bir bütün olarak ve hukuk geleneği ile ilgili olarak sorulmuştur. İnsanlık, yasalar ve kültür, özünde hayvanî bir doğanın ifadesi midir, yoksa ikinci bir “insanlaştırılabilir” ya da yer ve zamana göre zaten “insanlaştırılmış” bir doğa mı söz konusudur? Nasıl olmuş da olmuştur insan? 2013’te yayımlanan bir makalesinde, John Robertson tartışmayı şu terimlerle yeniden açtı:
“On yedinci yüzyılın ortalarından itibaren, uzun zamandır doğal hukuk içinde ele alınan insanın toplumsallığı sorunu, siyasi düşünce için daha da önemli hale geldi. Hobbes’un doğal ve ilk asosyal insan konusundaki ısrarı ve Protestan düşünürlerin yazıları konuyu doğal hukuk içinde ele almaya devam etmeyi gerektirmiştir. Ancak bizim henüz anlamadığımız nedenlerden ötürü Katolik düşünürler bunun yerine kutsal tarihe, özellikle Eski Ahit’e dönmüşlerdir. Yahudi ve diğer insan topluluklarının oluşumunun ilk tanığı olarak İncil’e gitmişlerdir. Bu araştırma için malzemeler İncil ve eski Yakın Doğu halkları hakkında eleştirel veriler tarafından sağlandı. Papalık’ın bu bulgulara düşmanlığına rağmen bu veriler Katolik dünyasında, özellikle de o zamanların Napoli’sinde yaygın olarak dolaşıma girmişti. Napolili Pietro Giannone, Triregno’sunda (1731-33) ve Giambattista Vico, Scienza Nuova (1725-1744) adlı eserinde bu meseleye dikkatle eğilir. Bu çalışmalarda, insan tutkularının antisosyal eğilimine rağmen, aile ilişkilerinin, dini pratiklerin ve savaşın, eski Yahudilerin ve onların Yahudi olmayan komşularının toplumlar oluşturmasına ve sürdürmesine nasıl izin verdiğini araştırdı.”

Vico’nun doğal hukuk eleştirisi, Hobbes ve Epikurosçu geleneği birleştiren, ancak aynı geleneklerin birçoğunu reddedermiş gibi davranan ama onları gizli gizli bütünleştirerek, insan tarihinin “toplumsallık” sorununa zarif bir çözüm sundu: “Bu, şu saygınlığı tesis eder: cahillikleriyle, dünyaya uygun olmayan şeyleri atfettiler. Ve böylece tanrıyı tasavvur etme konusunda onlara ilham veren dehşetin bir sonucu olarak, bir düzen bulmaya başladılar.” Cahillik? Korku? Hadi canım, yapma Vico! O lafı Hobbes etmişti! “Hayatımın tek tutkusu Korku oldu”! Tabii, İspanyol armadası insanın yaşadığı şehri, Westport’u top ateşine tutar da anneniz erken doğum yaparsa, öyle olur!

Lucretius’un ve dolayısıyla Epikurosçuluğun Avrupa’ya dönüşü sayısız araştırmaya konu oldu, son on-on beş yılda da fena halde sayıları arttı bu kitapların. En iyileri ise Ada Palmer ile Cathrine Wilson’un kaleminden çıktı. Greenblatt’ınkini de unutmayalım, Swerve bir nevi polisiye ve çok zevkli.

Hobbes, Vico’nun dediği gibi Epikurosçu muydu, değil miydi? Gerçekten belki. Ama daha çok Gassendi aracılığıyla. Catherine Wilson’a göre “Hobbes’un Epikurosçu eğilimleri çağdaşları için oldukça açıktı. Thomas Creech, De Rerum Natura çevirisinin önsözünde şöyle yazmıştı: ‘Bay Hobbes hayranları, politikalarının Lucretius’tan yola çıkarak ele alınmadığını kolayca görebilirler; Doğal durum (doğa durumu!) şairimiz tarafından söylenir: yasaların kökeni; ilk toplumlar; onun doğru ve yanlış ölçütleri tamamen aynıdır ve sonuçları Epikurosçu doğal insan kavramını yansıtmaktadır; yeni bir macera yok ortada. Her şey açık.” İnsan, hayvan!

Skinner’a göre Hobbes, bu doğal özgürlüğü kullanmakta ısrar edersek, kendimizi bir savaş durumunda, bellum omnium in omnes, herkesin herkese karşı savaşı içinde bulacağımızı savunuyor. Erkekler için, doğa durumunda erkeğin (kadının değil tabii!) her şeye hakkı vardır, aynı şeyleri isterler, kaynaklar kıt ve rekabet şiddetli olduğu için paylaşma arzusu yoktur. Hobbes, Aristoteles’in hipotezini reddeder. İncil’i, Habil ve Kabil bölümünü korur. Doğa durumunda yani dostluk ve barışçıl işbirliği yoktur. Mutlu bir yaşamın garantisi anlaşmadır, sözleşmedir. Yoksa kardeş kardeşi keser! Hele de erkekler!

İlk Yeni Bilim (SN25) beş bölümden oluşur ve ilkinde insan toplumunun kökenini buluruz. İlk bölümde Vico, başıboş ve serseri ilk insanlardan bahseder ve onları büyük hayvanlar (bestioni, Momigliano’nun makalesine bakalım), sadece sersemlik ve vahşilikten ibaret olarak tanımlar. Şedid ve salaktırlar: Hobbes basit der onlara, mal yani (simples). Pufendorf ise Grotius’un tezine meydan okur ve onlara metruk der, terk edilmiş (destituiti). Paolo Cristofolini’ye göre SN25, çok daha cesur ve bir bütün olarak büyük bir güce sahiptir.

Daha önce de söylediğim gibi, insanın doğası ve doğa halinden sivil hayata geçiş, 17. yüzyılın hem en ilginç hem de en karanlık konusu. Vico, elbette, hiçbir durumda istisna değildir. Bu, Spinoza’ya ulaşmak için önce Machiavelli’de, Hobbes’ta ve sonra Bacon’da bulduğumuz bir kavramdır. Ama Vico örneğinde, “ulusların ortak doğası”dır bu, ama nedir bu ortak doğa: davar, öküz, ayı?

Vico diyor, “bestioni”, hayvanlar, insanlığa ait değildir. Eh, keşke olsalar!

İnsanoğlu varsa, bu insaniyet doğa durumunda başlayamaz; bu nedenle, bu tür Ulpianus’da ifade edilen doğal hukuk ilkelerine aykırıdır (Corpus Juris Civilis’e bakarsak, insan da hayvandır, sınırsız bir özgürlüğün sahibidir, çünkü kısıtlanmamıştır bu, konuşma, dil ya da yazıyla, yani anlaşma, ya da sözleşmeyle). Bu şekilde, Vico, açıkçası Hobbes’u çürütmek için şansını zorlar: canavarlar sözleşmeyi yapamazlar; bu nedenle, toplumun menşeinde sözleşme olabilemez!

Ama bu “bestioni” nasıl olur da insan olur? Ölü gömer, evlenir. Öyle kadınları saçlarından çeke çeke mağaralara götürmez. “Kimi”, “belirli” kadınlarla, sevişir bu “hayvancıklar”, o zaman işte hayvanlıktan çıkarlar. Köpek Venüs’üne karşı Mütevazı Venüs iş başındadır. Ayılık biter. Hayvanlık sona erer, sevişirler. Tek eşlilik gelir. İnsan olunur. Falan. Çünkü kişi “serbestçe” çiftleşmemelidir, çünkü doğal hukuk insan için geçerli değildir, özgürlük hayvanların ve kuşların özgürlüğüdür. Ancak onlar pıtır pıtır pipiklerler! Ve bu temel pratikler izlendiğinde, “bestioni”, hayvanlar gerçekten “insan” olurlar, olabilirler, onlar “millet” olurlar çünkü onların bir doğumu vardır (natio) “kesin” bir doğum, bilinen bir soyağacı, kimliği ve dolayısıyla bir “ortak doğa”ları vardır.

Allahım, keşke başka türlü insan olmayı becerebilseydik! Bu olduğumuza insan demeye dilim varmamakta.

Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Paylaş
Bağlantıyı kopyala