Bu Çağ Kitapları Çıkageldi!

Bu Çağ Dergi > Genel > Haber/Yorum > Bu Çağ Kitapları Çıkageldi!

Bu Çağ Kitapları Çıkageldi! - Bu Çağ Dergi

Dönüş Yayınları Bu Çağ Kitapları dizisinin kuruluşu ve yayın yapmaya başlamasıyla birlikte dergiyle beraber web sitesi
ve YouTube’da yayımlanan Bu Çağ Tv ile süren girişimimizin son ayağı da hayata geçmiş oluyor. Yapılması gerekenleri
yapmamız gerektiğine olan inancımızla başlattığımız bu girişim aslında yeni bir poetika ve dünyaya poetikanın
gözlerinden bakma, onun politikasını hayata geçirme, hayata şair kimliği ve bakışıyla müdahale etme ve öneride bulunma
arzusudur. Bireysel müdahalelerin yeterli olmayacağı inancıyla toplanmak, çoğalmaktır. Hiçbirimiz klasik anlamda şair
olmak istemiyoruz. Biz aktivist/eylemci şairleriz ve şairin bakışı ve şiirle her konuda fikir üretebileceğimizi, böyle bir
hakkımızın bulunduğunu ve insana değer vermemiz gerektiğini biliyoruz. Zira şiir bir söyleşidir, ortaklaşa yaratılır,
var kılınır.

Apar Topar – Konjonktür
NECMİ ZEKA

Dönüş Yayınları – Bu Çağ Kitapları, Şiir
Mart 2025, İstanbul – 200 TL

Şiirimizin önde gelen öncü ve aykırı seslerinden Necmi Zekâ’nın bu yeni kitabı önceki kitaplarının açtığı kanalı daha da derinleştirip kalınlaştırıyor. Bu şiirleri yaratan kelimeler, onların şiddeti, kazıcılığı ve sertliği, tıpkı kayalara kazınan çiviyazılarının yontuculuğuna benziyor. şair, uygarlaşmış olduğu ileri sürülen insanların arasında, bu topluluk içinde sanki ilkel bir vahşi gibi dolanıyor; bu topluluğun iletişimsizliğinin içinde kelimeler, ses tonlamaları şairin yüreğine saplanan hançerler gibi kan döküyor. İşte bu dökülen kandan bu dizeler
doğuyor.

– Osman Çakmakçı, Mart
2025

Necmi Zekâ’nın Yere Yığılanlar Yere Çakılanlar adlı şiir kitabının arka kapak yazısında, “Tanımlanması zor bir şair, tanıtılması zor bir şiir” deniliyor doğru olarak. Gerçekten de öyle. Necmi Zekâ şiiri için ilk önce söylenecek şey şu olabilir: Dönemin şiirselliğinin, şiirsel söyleyişinin, bakış açısının, dünyasının, giderek evreninin dışında yer alıyor bu şiir. Tanımlanmasının zor olmasının öncelikli nedeni bu. 1980 şairlerinden de kendi bağımsız yürüyüşü ile ayrılır. Kendine özgü, kaotik yapısıyla günlük yaşamın acımasız paranoyasını, şizofrenisini yansıtmaya çalışır. Her günkü tanıdık olaylar, sözler bu şiirde bir bıçak gibi saplanır insanın böğrüne. Belli bir dönemi etkisi altına alan kanonik şiirselliğe yeniden dönelim, çünkü Necmi Zekâ’nın şiirinin en büyük meselesi bu kanonun dışında yer alarak söylenmemiş olanları belki de hiç söylenmeyecek bir biçimde herkesin duyabileceği bir biçimde söylemek. Gizli kapaklı kalmış, görünmeyen gündelik katliamlara dikkat çekmek. Bu katliamlar da genellikle insanlar arasındaki düz denebilecek konuşmalarda yanıyor. Çok kan akıyor, çok. Her taraf kan içinde. Son 20-30 yılın şiiri daha çok gelenekle ilişki kurmaya çalışan, şiiri revize etmeye çalışan, geleneksel şiirsellikle bağlantı kurmaya çalışan ve geleneksel şiirin lirizmini yeni kelimelerle (yeni bir şiirsellikle değil ama) yeniden inşa etmeye çalışan bir şiir. Bu şiir doğal olarak her bakımdan yeni ve alışılmamış bir şiir. Kulağa, göze, beş duyuya birden yabancı geliyor ilk bakışta. Zamanla alışılıyor, okundukça nüfuz edilebiliyor, okundukça dediğim öyle bir okuyuş filan değil, birkaç kez yeniden okumak gerekiyor her bir şiiri. Zekâ sanırım şöyle bir şey daha yapmak istiyor: olabildiğince somuttan manevi olana esrarengiz, paranoid bir yolculuk. Zira her bir şiir somuttan yola çıkarken geride manevi bir tortu kalıyor; duyusal bir darbe. Bir şok dalgası, elektroşok tedirginliği. Sarsıntı bilinci.
– Osman Çakmakçı, 2013

1963 yılında doğdu. Boğaziçi, Leicester ve Northwestern üniversitelerinde okudu. İstanbul’da yaşıyor; bir sanat kurumunda yöneticilik ve tenis hakemliği yapıyor. Yayımlanmış şiir kitapları: 20 Ş. (1994); Roma’ya Varış (1995); Yavru Aslan’dan Konu Komşu’ya – Toplu Şiirler (2002); ben ona o bana ne oldu sana dedik (2005); kitaba adını veren şiir (2009); kargacık işleyiş (2010); ırgala dur – yadırga dur (2013); Nasıllar (2016); zarlar sen ben (2016).

BİR HİÇLİK ANATOMİSİ
Toplu şiirler
OSMAN ÇAKMAKÇI

Dönüş Yayınları – Bu Çağ Kitapları, Şiir
Mart 2025, İstanbul
250 Lira

“Osman Çakmakçı için şiir, bir bilme eylemi. Kavramlara sığınmayan, çünkü kavramların dünyayı fakirleştirdiğini bilen bir şiir bu: Nesneleri, durumları, dünyayı yeniden söze bürüme faaliyeti. Çıplak bir şiir. Ağaçlara sarılabilir, yunuslarla yüzebilir, mürekkep balıklarının kemiklerine birtakım işaretler kazıyabilir, çiçeklerin güldüğünü görebilir, hiç ağızdan dökülmemiş seslerle kelimeler oluşturabilir – çünkü biliyor, şiir, yani varoluş gerçekliğe sığmaz, hele sesler, harflerden taşar, kelime, anlamı hapsedemez. Bir imkânsızlığın, yani en temel insan umudunun peşinde bir şiir bu. Hele de geçmişte varolmuş bir gerçeğe dönüş değil bu, geride kalmış olana bir özlem hiç değil: Nasıl insan olunur sorusunu tekrar tekrar soran, hayretler içindeki bir söz Çakmakçı’nın şiiri.”
– Levent Yılmaz

“Yapımız bu dünyaya uygun değil” hissiyatı, en azından “dünya sancısı” (Weltschmerz) biçimiyle, elbette pek yeni sayılmaz. Ancak Çakmakçı bu hissiyata özgün sayılabilecek iki önemli katkıda bulunuyor: Birincisi, “dünyada yapamama” durumunu “görme/görememe” karşıtlığından yararlanarak, çarpıcı bir biçimde varlık/hiçlik eksenine taşıyor. İkincisi, yer yer imgeleri tanıdık gelse de, bilindik edebi ya da felsefi çerçevelere başvurmadan, sadece kendini (benlik bilincini ve bedenini) kullanarak, belki sadece şiirde mümkün olan, “öznellik yoluyla öznelliği aşma”nın etkileyici bir örneğini sunuyor.
– Necmi Zekâ

Osman Çakmakçı 5 Şubat 1965’te Trabzon’da doğdu. İstanbul Özel Darüşşafaka Lisesi’nde parasız yatılı okudu. Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nü terk ettikten sonra İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi. Çevirmen, redaktör ve editör olarak birçok işte çalıştı. İstanbul’da yaşıyor. Ayşe Şirin adında bir kızı var. İlk şiiri 1982’de lise dergisinde çıktı. Yeryüzü Düşleri (1989-90, 4 sayı), Göçebe (1995-98, 7 sayı), Haşhaşi (2010, 3 sayı), Duygu Çağı (2016, 3 sayı) ve Pathos
(2018, ilk 5 sayı) dergilerini çıkardı. Şu anda Bu Çağ dergisini çıkarmaktadır (2022). Açık Radyo’da “Kitap Kullanma Kılavuzu” programını
yaptı. Çok sayıda gazete ve dergide yazı ve şiirleri yayımlanan şair, E dergisinde “Bozkırdan İşaretler” adını verdiği sayfasında aylık, BirGün ile Karar gazetelerinde haftalık kültür ve kültür politikası yazıları yazdı. 2005’te Milliyet Sanat’taki yazılarıyla “1980’li Şiirin Tasfiyesi”ni tartışmaya açtı. Medeniyete ve burjuva yaşam biçimine karşı bozkırı ve barbarlığı, kültürel şiire karşı organik şiiri savunmaktadır. Şairin ayrıca elli civarında kitap çevirisi bulunmaktadır.

Şiir: Zakkum Avı (1991), Uçuşan Ağaç (1996), Köryazı (2005), Bir Hiçlik Anatomisi: Toplu Şiirler (2011), Oğul (2019).

Deneme: Konuşmanın İmkânsızlığı Üzerine Bir Diyalog (2000), Aşağılık Sanat (2012), Ezeli İhanet (2018),
Radikal Kitaplar (2018), Yaşamanın İmkansızlığı Üzerine Bir Diyalog (2021), Poetika: Bozkırdan İşaretler: Bir Kurama
Doğru (2022)

İNSAN ÖLECEĞİNE İNANIR
SELMA CENGİZ

Dönüş Yayınları – Bu Çağ Kitapları, Şiir
Mart 2025, İstanbul
150 Lira

Selma Cengiz’in ikinci kitabı bu. Kitabın isminin de çağrıştırdığı gibi daha çok “çağdaş bir mistik” gibi yazıyor şair. Bir yandan ilkel, ham bir bakış, bir yandan da vaktinden evvel olgunlaşmış, derin ve çok boyutlu bir bakışla insan varlığının kuytu köşelerinin izini sürüyor. Hem de çok yalın (çünkü bir söz ne kadar yalınsa o kadar ilkel bir söyleyişe yakın demektir) bir şiiri oldukça girift ve incelikli bir şiirsel yapı içinde var edebiliyor. Bunlar arkasında bir varlığın bulunduğu, varlığımızda iz bırakabilen şiirler.

– Osman Çakmakçı

“Bir şiir mi görüyorum, hemen gidip ona sarılıyorum. Çünkü şiir, benim en güvendiğim yer. Çünkü şiir, kimsenin zarar veremediği yegane gizli bahçem. Sözcüklerse hâlâ tam olarak algılayamadığım düşünsel varlıklar; bir türlü tanımlamalara sığdıramadığım okyanuslar. Ama biliyorum, ben ne zaman okyanusa yani sözcüklerin içine dalsam daha az korkar olurum bu dünyadan. Tıpkı bir dalgıcın suyun altında olması gibi. Aslan balıklarını yakından görebilmek için, iğnelerindeki zehrine inat, onların etrafında döner, hayatın bestesini dinler. Benimse bir yanımda şiirler, bir yanımdaysa sözcükler. Bir yolda mıyız bilmiyorum, bir yere varıp varmayacağımı kestiremiyorum. Bana özümü hatırlatan bir tanrıçanın peşine takılmış yaşıyorum, ezelden beri yaşıyorum.”
– Selma Cengiz

Selma Cengiz ikinci şiir kitabı İnsan Öleceğine İnanır ile, yedi senenin ardından tekrar okuyucu karşısına çıktı. İlk kitabı Şimdiki Zaman’dan bu yana geçen yedi senenin ardından şiirdeki ısrarına, çevresine bulaştırdığı şiir müptelalığına ve on üç seneye dayanan edebi dostluğumuza binaen bir şeyler söylemek arzusunu duymasam bu düşüncelerimle muhtemelen kendisi de karşılaşmayacaktı. Selma’nın şiirlerini okuduğumda, hissiyat olarak bana sirayet eden üç şey olmuştur: uzaklık, hafiflik ve giderek sebebi belirsizleşen bir melankoli. Uzaklık derken şair personasının şeylere karşı bir gözlemci konumunda olup kendini şiire örtük olarak bulaştırmasını anlıyorum. Bu bağlamda Selma’nın şiirinde uzaklık daha çok ilk kitabında kendine yer buluyor diyebilirim. Cemal Süreya’nın şairin yaşamı şiire dahil sözünden el alarak bu uzaklık meselesine ucuz bir eleştiriyle bakmak kolaya kaçmak olur çünkü bu uzaklığa rağmen Selma’nın işaret ettiği noktalara bakışının değdiğini, onları alıp, besleyip büyüterek şiirine konu ettiğini söylemeden de geçemem. Hafiflik derken şiir inşası, söyleyiş tarzı ve sözü ötekine geçirme bakımından doğallık derecesinin ölçüsünü anlıyorum. Bu bağlamda yine daha çok ilk şiirlerindeki doğal söyleme gücünün derecesi uzaklıktan çıkıp “şimdiki zaman’a” yaklaştıkça hafiflik de yerini belirsizleşen bir melankoliye bırakıyor ve bu sayede şair personası şiire dahil olmadan duramaz hale geliyor.
– Özgür Soydan

Selma Cengiz. 22 Ocak 1994’te Bursa’da doğdu. İlkokul, ortaokul ve lise öğrenimini Bursa’da tamamladı. 2017’de Marmara Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. 2017- 2023 yılları arasında öğretmenlik yaptı. Üniversite yıllarında Arkın Çalapala ile birlikte “Jurnal” adında günlük bir gazete çıkardı. 2014- 2017 yılları arasında Bahçıvan fanzini, 2018’de öğrencileriyle birlikte Özgür fanzini, Sümer gazetesini, 2019’da “Küçük Prens’e Mektuplar” temalı Afkule fanzini çıkardı. 2018 yılında Kültür Bakanlığının düzenlediği Edebiyat Eserlerini Destekleme Projesi kapsamında “Şimdiki Zaman” adlı şiir dosyası Şiirden Yayınları tarafından basıldı. Şiir ve düzyazıları; Varlık, Eliz Edebiyat, Bu Çağ, Şehir, Şiirden, Lacivert Öykü ve Şiir dergisi, IAN Edebiyat, Ihlamur, Edebiyat Atölyesi, Mesken, Bahçıvan, Sıvadık gibi birçok dergi ve fanzinde yayımlandı.

GÖKÇEHRE

MUSTAFA ATAPAY

Dönüş Yayınları – Bu Çağ Kitapları, Şiir

Temmuz 2025, İstanbul

150 lira

 

Şiir yazıyordum çocukken de. Çocukken çocuk olduğumu bilmiyordum. Büyüklere bakınca çocukluğumu bildim. Hiç kimseye bakmasam sonsuza kadar çocuk kalabilirdim. Neden Pele’ yi değil de Maradona’yı sevdim. Yazlık sinema Jaws Alasko Frigo. Neden yaz geceleri göğe bakarız. Yıldızların var olduğuna inanırız. Gök sineması. Ortaokulda Orhan Veli’nin kitabını almıştı babam. Futbola meyil verişim. Kızlardan hiç kimseyi aşıklardan Veysel’i. Günlerden salıyı sevişim. Yılbaşını değil de Noel Babayı sevmiştim. Taze fasulyenin annemin ellerindeki çıtırtısını. Peygamberlerden Hızır’ı. Galatasaray’ın 5-1 lik Avrupa maçı rövanşını. Nasrettin Hoca’yı. Kalecinin degajında topun bir gün havada asılı kalacağını. Sanki şiir örülmüş ve her an örülen bir şey. Evren gibi ilerleyen hiç gerilemeyen. Sanki şiir atomdan daha büyükse. Şiir şöyle bir şeydir. Bir gün ilkokul hocamız tüm sınıfa birden simit ısmarlamaya karar vermişti. İşte şiirde bir ok gibi aniden fırlar. Sanırım şiir beni kalbimden vurdu. Sesi toprağa değen şairleri seviyorum. Toprak sahicidir uçmaz.Özetle şiiri seviyorum toprağı sevdiğim gibi. Şiirimi kendimi kuyuya sarkıtıp sesleniyorum.Kuyu bir mağaraya dönüşüyor ve beni yutuyor. Ağızımı açına ASAF HALET’İN dizelerini mağara duvarında görüyorum. ÖMER HAYYAM o mağarada kuyu kazıyor. Semaya bakabilmek için.AHMET HAŞİM yanımdan geçiyor rüzgar sesi çıkartarak. Sonra saz aşıkları oturmuşlar söyleşiyorlar. Dede Korkut yanıma gelse diyorum hatalarımı kulağıma fısıldasa. Bana öğütler verse. Mağaranın kapısı aralanıyor. Bir çınarın gölgesi altında buluyorum kendimi şiirler yazarken. Ayaklarımı hem batıda hem doğuda kafam yok.

Mustafa Atapay, 1977 yılında Afyon’da doğdu. Memur bir ailenin ikinci çocuğudur. Ortaokul yıllarında şiire merak saldı. Gençlik yıllarını İstanbul’da geçirdi. Birçok dergide şiirleri yayımlandı. Mizah dergilerine de yazdı. Şimdilerde Ege’de bir sahil kasabasında hayatın seyrine dalmıştır. Eski Kalp, Kayıp Zaman Defteri, Ruh Tabancası, Tuz, Göğün Topraktaki Aklı adlı beş şiir kitabı vardır.

 

BENİ UTANDIRIR MISIN

BU SÖZLERİMDEN

AYŞE ŞİRİN ÇAKMAKÇI

Dönüş Yayınları – Bu Çağ Kitapları, Şiir

Temmuz 2025, İstanbul

150 lira

Neden şiir yazıyorsun ve yazmakta olduğun gibi bir şiir yazıyorsun?

Neden şiir yazdığımı bilmiyorum. Şiiri yazana kadar. Her biri başka bir nedenle yazılıyorlar sanki. Genellikle acı içinde olduğumda ama çoğunlukla anlatmak istediğimde şiir yazıyorum. Uzun süre şiir yazdığımı babamdan (Osman Çakmakçı) sakladım çünkü sanki şiir hep onun hâkim olduğu bir alandı. Onunla karşılaşmak istemiyor belki de onunla çatışmaktan, burada da çatışmaktan korkuyordum. İşte bu yüzden, yazdığım ilk dönem şiirlerin çoğunu İngilizce yazdım. Anadilimden ayrılış aynı zamanda babamın dilinden ayrılıştı.

Şiirin tekniği üzerine düşünenler beni bunlara dair cahil bulunabilirler, haksız sayılmazlar. Tekniğin içine daha girmedim. Yakın zamanda bir arkadaşımla yapmak ve okumak hakkında konuştuk. Onun aldığı bir eğitimde uzun süre (5 yıl) fiziksel pratikler yapmaları fakat bu fiziksel pratiklerin kavramsal gerçekliği üzerine girmemeleri bekleniyor. Ancak yapmak içgüdüsel hale gelince metin okumalarına kapı açılıyor. Ne teknikten ne de kavramlardan bahsedebilirim, şiirim çok genç belki de hiç büyümeyecek. En azından ben büyümesini istiyor muyum yoksa bu çiğ, içi gıcıklayan halinde kalsın mı istiyorum. Bilmiyorum.”

Şiirle ne yapmak istiyorsun?

Şiir en beklentisiz ilişkilendiğim alan, yaşayan bir varlık olarak hayal ediyorum onu şimdi. Yaşayan bir varlık ona karşı özenli davranmak istiyorum. Hoyrat, dikkatsiz davrandığımda bir tarafım inciniyor sanki. Aramız bozulabiliyor şiirle, o zaman ben de umarsızlaşabiliyorum. Ama bu çelişkili ve öfkeli hal bana da iyi gelmiyor. Özellikle şiirimle iyi anlaşmak istiyorum. Onu özlemek sonra görmeye gitmek, ne bileyim onunla vakit geçirmek istiyorum. Şiirim yakın bir dostken, şiir ise o çok sık göremediğim anneye benziyor. Tanrısal bir anneyi anımsatan şiiri çok da tanımıyorum. Bana biraz onunla konuşması da zor geliyor. Belki ilerde daha yakın arkadaş oluruz.

Sevdiğin şairler?

Lale Müldür’ü ilk defa 19 yaşımda okudum. Buhurumeryem. Büyü kitabı gibi gelmişti bana. Seni tılsımlayan, içinden geçen, şimdi Lale Müldür’ü anlatırsam çok bilmişlik yaparım, haddime değil. Lale Müldür’ü çok seviyorum. Kanadalı, akademisyen, tam bir kraliçe, Maggie Nelson’ı çok seviyorum. İki şiirini çevirme şansım oldu. İkinci Yeni hakkında mutlaka şiir seven herkeste olduğu gibi (hayranlık sevgisi kastettiğim) bir fikrim var. Ben Edip’i (Cansever), Cemal’den çok seviyorum (Süreya). Cemal’i çok erkek buluyorum. Edip bana hep daha sıcak hissettirmiştir.

200 kelimede şiirini anlatabilir misin?

Şiirim hadsizdir, fazla söylemek ister, çok konuşur, utanmaz ve saygısı yoktur sana, bana. Belki kendisi gibi hadsizlere duyar saygı. Çok konuşan, utanmayan, saklamayan, iddia eden, kestirip atan, belki aptal bir narsisizme düşmeye çok yakın. Şiirim beni özgürleştiriyor. Ama bu hadsizlik, sanki bir bedenden ibaret, bir alter ego değil. O aynı zamanda bambaşka bir evrende yaşayan fantastik bir melek. Evrenle ilişkileniyor sürekli, nefes alıp verişleri başka türden. Bu evrenin her bir parçası yaşam ve hareket halinde ölü bir şey yok orada. Bir bakıma bizim evrenimize benziyor. Tek farkı bu hareket halini herkes, orada yaşayan bütün varlıklar görüyor ve biliyor. Unutmamışlar. Şiirim hakkında konuşmak özel hissettiriyor çünkü bilmiyorum şimdi bu kadarını sizin görmenize gerek var mı? Bundan fazlasını anlatmak istemiyorum ona dair. Ama o orada bir yer, arada gidiyorum. Portallarla, yürüyerek, bazen orada uyanıyorum. Böyle de romantize ederim şiirimi çünkü çok seviyorum.

Ayşe Şirin Çakmakçı, 1996 yılına İstanbul’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesinde Türk Dili ve Edebiyatı okudu. Daha sonra Bilgi Üniversitesi Kültürel Çalışmalar’da yüksek lisans yaptı. Bu ilk şiir kitabıdır.

Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Paylaş
Bağlantıyı kopyala