Ölüm Arabası’na bindiğim an anlamıştım. Sezgisel bir elektrik akımı kalbimi kuşattı. Heyecanla alakalı bir şey olmalı ya da ne bileyim kasisten hızla geçen bir arabanın çocuklar üzerindeki o muhteşem mide hoşluğu ânı. Ölüm Arabası istediğim her türlü hazzı vermeye hazırdı. Yalnız bu arabanın abartılacak bir kusuru vardı. En sonunda ölüyordunuz. İyiydi. Galaksileri dolaşıyordu. Yıldızlarda dans ediyordu. Bir afyon eforisi rüyası gibiydi. Yattığınız yerden âlemleri görebiliyordunuz. Araba sizi muhteşem uzayda dolaştırıyordu. Ölüm Arabası’na bindiğim günü hatırlıyorum. Hiçbir şey içmemiştim. Tek oda evimde yatağıma uzanmış tavanı izliyordum. Bir ara kalktım. Dolapta biraz şarap vardı. Onu dikledim. Biraz kaşar peyniri vardı. Ucundan yedim. Kasvetli bir gündü. Hava soğuktu. Kar yeni durmuştu. Ayaz her yanı sarmıştı. Kombi bozuktu. Daha doğrusu radyatörler fazla ısıtmıyordu. Hava almış olmalıydılar. Zaten tek oda bir ev. Daracık. Ancak benim sığabileceğim bir yuva. Tekrar yatağıma döndüm. 2004’ün kışıydı. Şehir asfalt yollardan soğuk bir duman püskürtüyordu. Tavanı izlemeye devam ettim. Bir ara uyuyakalmış olmalıyım ya da o anda bir şeyler açılmaya başlamış beynimin derinliklerinden. Bir şeyler oluyordu işte. Tavanda bir boyut açıldı. Tavana doğru ellerimi uzattım. Sonra ayağa kalktım. Yatağın üzerinde ayakta duruyordum. Hiç yadırgamadım olanları. Günlük bir olay gibi, hep oluyormuş gibi, günde beş kez başıma geliyormuş gibi… Ellerimi tavanın yarığına doğru uzattım ve kendimi yukarı doğru çekmeye çalıştım. Başaramadım. Sonra o boyuttan bir el uzandı. Sağ elimi kavradı ve beni yukarı doğru çekmeye başladı. Artık uzayın içinde bir yerlerdeydim. Etrafımı ışık rüyaları kapladı. Karanlığın içinde tek tek ya da kümelenmiş trilyonlarca yıldız, galaksi. Onu gördüm. Ölüm Arabası’nın şoförü. Başında bir şoför kasketi vardı. Yüzünün olduğu yer bir kara delikti. Ne göz, ne burun, ne ağız. Şık giyinmişti. Kol düğmelerinin parıltısını galaksiler gibi hemen seçebiliyordunuz. Araba üstü açık eski model spor bir arabaydı. Bir çeşit Şevi. Arka kapıyı açtı. Koltuğa kuruldum. Gidiyoruz, dedi. Konuşuyordu. Nereye, dedim. Âlemlere, dedi. Gaza bastı ve uzay boşluğunda bir yunus balığı kıvraklığıyla dolaşmaya başladık. Gördüm. Galaksiler geçtik, yıldızlar geçtik, kuyrukluyıldızlar geçtik, kara delikler geçtik… Biliyor musun, dedi, her kara delik ayrı bir uzaya açılıyor. Yani biz de bir kara deliğin içindeyiz. O kara deliğin içi de başka bir kara deliğe açılıyor. O kara delikte başka bir uzaya. O kadar çok var ki. Büyülenmiştim. Bana âlemleri gösterdi. Değişik değişik canlılar. Varlıklar, bitkiler, ormanlar, denizler, göller, bulutlar, elektrik kasırgaları, bitmek bilmeyen sorular. Ben sordum o cevap verdi. Buraya yazmaya kalksam, ki belki bir gün detaylıca yazarım, bin sayfayı devirecek bir kitap olur. Seyahatimizden çok hoşlanmıştım. Harikaydı. Müthişti. Göz kamaştırıcıydı. Ta ki o an gelene kadar. Yolumuz mutlak beyaz, dedi. Her şeyi geride bıraktık. Önümüzde artık sadece karanlık uzay vardı. Trilyonlarca kilometre gittikten sonra uzayın sonuna geldik. En kapsayan uzayın. En dıştaki uzayın. Arabadan indim. O da indi. Adın ne, dedim. Ripır, dedi. Uzayın sonu. Mukavvadan yapılmış son çevreleyici. Yumrukla mukavvadan dış duvara vurdu. İki ya da üç kez. Sonra kapı açıldı. Bembeyaz bir ışık birden uzaya doldu. Gir, dedi. Bir an duraksadım. Korkma, dedi. Girdim. O girmedi. Bu yol senin yolun artık, dedi. Nereye gideceğim, dedim. Ölüme, dedi. Yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm. Kapı kapandı. Beyaz bir boşluk. Bembeyaz bir an. Çıplaktım. Üzerimdeki giyecekler yok olmuştu. Kimse var mı, dedim. Yoktu. Yürümeye devam ettim ama her yer aynıydı. Beyaz. Başka hiçbir şey yok. Birden gür bir ses geldi. Hoş geldin, dedi. Merhaba, dedim. Artık ölüsün, dedi. Birazdan tüm korkuların, endişelerin, kaygıların, yani insana ait ne varsa yok olacak. Cennettesin, dedi. Bir anda her şey yok oldu ve içime sonsuz bir huzur ve mutluluk doğdu. 2004’ün kışıydı. Sabah evde cesedimi buldular. Gördüm. Yıkadılar, pakladılar, namazım kılındı, toprağa verildim. Ölüm sebebi: Kalp krizi. 2004’ün kışıydı. Artık üşümüyordum. Artık saf ışıktım. Âlemleri dolaşmaya devam ettim. Bütün ölüleri ve dirileri gördüm. Oradaydım. Her yerdeydim. Ölmüştüm.