BİR BARBUT ATIMI

Bu Çağ Dergi > Genel > Şiir > BİR BARBUT ATIMI

BİR BARBUT ATIMI - İlker Şaguj

Ben kendi dünyamın unsuruyum,
Tehlike kelimesine yabancılaşacak
Kasapları da, sımsıkı gözlerimizde tutsak
Dipten yabaniler aklımdan pırtacak kadar tehlikeli
Favori cehenneminin zargana zebanisi
Alevler içerisindeki batakta morarmış dölden zambak
Yataktan kalkmak istemediğim kadar dağınık yatak
Uyanırım, dalgınlık kâinatına esselam ve sabahla
Kalkarım önce fokur fokur çişe, ogni stagione nell’inferno
Besberbat kargo dükkânlarına işer
Silme sidik iki buçuk litrelik şişeleri dağıtırım sakinlerine infernonun
İslerin ve ibnelerin üşüştüğü hamamda
Yaralı aşkları, ıstıraplar kerhanesini düşüne düşüne
Acıların ciyakladığı kurnalarda
Can bulduğu saatler şişlenmiş düşlerin
belimi getiririm,
boydan boya yarıldığı fil dişinden bozma sunaktan.

Abra kadabra benimkisi, nanaydır avada kedavra
Biri seni öldürür evet, diğerindeyse sen bir hiçsin
Hokkabazın ağzından çıkan sözle tutacak mı büyü
Bumlayacak belki ama bumlarsa daha kötü
O sözden öncesi çünkü zaten yoktu
Sözden önce yokluğunsa daha bir yoktu
Bumlamazsa altından elbet ne adı altında kim bilir bin türlü nesne çıkacak
Civciv veya Mileyha’da vurulan nadirattan kuş,
Yukarı çevrilmiş kellelerden gökyüzünde uçan şeyi tanımlamaya nidaları
Avucumdaki taşağı Süpermen’in, bir barbut atımında

Dehşet Palas’ı açıyorum
Belermiş gözlerden yükselen gıcırtılar
Karışıyor bağrışlarına, deklanşör seslerine
Dick Pic çekmekle meşgul paparazzilerin
Girişte idamlığın boynundaki kurdeleyi kesiyorum
kafamı kazıdığım düz tornavidayla
Cesedin yere bıraktığı dışkıyı çıkaramasam da tanıyorum
pantolonuna sızan sidiği o iki buçukluk litrelerden
Cehenneme, Ankara’dan arakladığım bir Ulus inşa ediyorum
Çürük raporu dağıtacağım hastanenin temellerini atıyorum

Bekçilerin kol gezdiği, kenevir karıştırılan betonla
Ben diye haykırıyorum ahaliye, eşrafa
Yüceltilen bir ben değil kahpelenen bir ben kuruyorum
Her şeyin acısının çıkartıldığı, her haltı karıştıran
taşlanınca Medusa’nın yılankavi saçlarını okşarken
Kurşunlanınca sıcak namluları hüpleten
Doğduğunda kulağına senden bir sikim olmaz denen beni
Yüzü, oynadığı sivilcelerin yarasından tanınmaz
Karanlıkta mezarlara pasparlak sedyeler gömen beni
Gözümü kestiriyorum ona kalabalık sokakta.
Uğultunun peşinden gidiyorum

Ne geçmişi duyup hayıf ne geleceği görüp umut
Duvara fırlatılan eşyaların Alaaddin’i ben
Ovaladığım lambamın şimdi burnunda tütüyorum.

 

Mayıs ’24

 

Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Paylaş
Bağlantıyı kopyala