Sabah kalkıyorum, bir yalan.
Sessiz perdeler. Koyu.
Sabahın bana ulaşmadığı saatler, yarı
karanlıkta oturma odasına giriyorum.
Orkideler, difenbahya ve aşk merdivenleri uyuyor
sadece dua çiçeği uyanık, loş
Dün gece bir bavul gibi köşede,
boşaltılmak üzere duruyor
Gümüş şehir evi sarıyor, pencerelerine tıklıyor
uyandırmak için, varsın uyandırsın
Dışarıdaki rüzgârı tanırsınız
Şafak ile Alacakaranlığın oğlu, yaşsız,
Bilinmezlik kadar denizci aldattı
Monica Vitti’nin aklını ve saçlarını uçurdu
L’Avventura filminde
İndiğim uçağı ürküttü.
Biz ona Lodos deriz,
Khalkedon’da kişi ilk onunla tanışır
Getirdiği ağrıyan
bir baş, bir heykel gibi evin içinde
gözleri yaşlı ve Walkman’i takılı,
yitirilmiş parmaklarındaki kahve kupasından
bir buğu yükseliyor
Nick Cave’in söylediği tanrıyla ilgili bir şarkı gibi
evin içine doluyor
pencereden sızan ışıkta
zamana dökülüyor toz zerreleri
bir
kar
küresinde
gibi
Evde yıllar geçiriyorum.
Işık
Toz
Işık
Toz
Tik
Tak
Tik
Evde yüzyıllar.
İçimde kurtların büyüttüğü bir çocuk var,
Ormanı düşünüyor.