Tanrı ve Kader – Emre Söylemez

Bu Çağ Dergi > Genel > Şiir > Tanrı ve Kader – Emre Söylemez

Tanrı ve Kader – Emre Söylemez - Bu Çağ Dergi

Tanrı ve Kader 

 

biri yaşlı ve huysuz

diğeri genç ve huzursuz

biraz daha kalsa vazgeçecek gibi biri

öbürü sakin fakat bu durumdan yorulmuş

yeşildi gözleri ve mordu altı

genç olanın saçları kirli ama sakalları seyrek

ağırdı yaşlı olan sınayan yanıydı bu

geçimsizdi genç

ve sınanmayacak kadar kendinde

dişleri görünüyordu gülümseyince

gülünce elini kaşına götürüyordu ötekisi

tutuktu konuşması yaşlı olanın

ve hafif göz temasından kaçınır gibi

genç olanın serçe parmağında nasır vardı

ve dikkatini alıyordu karşısındakinin

serçe parmağındaki nasır dışında nasıl da cildi kağıt gibi ince

dedi yaşlı olan bacağındaki sivilceyi kanırtırken

sırtını güneşe dönmüştü 

böbrekleri sıcak

tütününü bir çubukla sarıyordu

her şey genç ve ihtiyarın arasında

kolunun yüzeyinde belirgin mavi damarlar

burnunu ahırın kapısına dayamış bir kuzu

ikisinin arasında

bir oyundu her şey

kağıdı kuru ve proteinsiz

toprağı yeni havalandırılmış ve ıslak

her şey iki yırtıcının yanında

tedirgin ve ağlaktı

inkar edecek sonra genç olanı

dedi yaratalım ve yok olduklarında dahi

bir süre daha yaşayacakları bir yaratım olsun bu

ihtiyar unutkan olsunlar dedi

keskin hatırlamayı tatsınlar diye

başarısız olsunlar ve bundan dolayı

bağışlanacaklarını sansın dedi genç olan

acılar tutsun parçalarını dedi 

acıksınlar ve doyursunlar denildi

bir sinek yiyordu o sırada ihtiyarın elini

bir kertenkele bir çiçeği ağırlığıyla eğdi

yaratalım ve içlerinde bize yükselen bir merdiven bırakalım

yaratalım ve güneşin altında ısınan karıncalar

tırmansın bileklerinden yukarı

göğüslerinde şüphe olsun

akıllarının karanlık tarafında sessizlik

birbirleriyle tanışsınlar ve ayrılsın

bize inansınlar ve desinler ki tanrımız

onlara inanalım ve yaratalım ve terk edelim sonra

desinler ki bizim bir yanımız

öksüz bırakalım fakat bir çocuk büyütsün memeleri

neşeli olsun kimileri

üzgün yaratalım ve üzgün demek gelmesin akıllarına

suçlasınlar birbirlerini ve desinler ki onlar tanrı tanımaz

her şey iki metre kumaş arasında olsun

keten ve ipek arasında

sarılı kundakta kuraklığı yarattılar o hafta

ne buldularsa şiddeti ile zıddını da buldular

her şey tanrı ve kader arasında

çetin kış günleri kış günlerinin altında ezilen dağ köyleri

kürk giymiş kadınların kağnının arkasında yürüyüşleri

fars sarayları ve sanatçılarının gravürleri

onlar fenike tanrısı ve gemi iskeletleri

şam ili ve arap tecimenlerinin tanrısı

kuzey lehçelerinin

1530’un ve 48’li yılların

fırat’ın doğusunun antep’in güneyinin ve tarsus’un kuzeyinin

grönland’ın iber yarım adasının nalsız seğiren atların

kayaların altında kalıp ölenlerin

çalışmak için giderken yoldan döndürülenlerin

boğularak ölenlerin boğularak ölenlerin çocuklarının

hırsın ve kısır kadınların yeni evli kadınların

civciv satan dedelerin civcivleri görmeye giden torunların

bir sürü civcivin birlikte yaydıkları o kötü kokunun

kül tablalarının

aç uyuyanların

uyuyanların

kaderi ve tanrısının

kolundan yarattı sonra genç olan kimsesizleri

ihtiyar burnundan yarattı yer çekimini

geyikleri yarattılar

kuşlar dalgınlıklarına geldi

uzaklık bir perspektifti ve kalplerinden geçti

kabusu bulunca yakınlığı da yarattılar isteye istemeye

kulağın delik kolların uzun parmaklarında göz kulak dil kulak bir şey var

çamuruna cam ezmiş karbondan vücutları yanılsamalar korkuları

paylaşmak kemik kenevir yağmur algler

tekerlemeler tekrarlar her gün gördüğün yüz kafa yapısı

egzama doku huzursuz bacak hüzünlü kaçak her şey

 

her şey

 

 tanrı

                  ve kader

                                       arasında

bıçakla oynanan bir oyundu

 

bu yüzden tanrının bir parmağı eksiktir

bu yüzden bir parmağı eksik birini gördüğümüzde

hissettiğimiz şeye bir isim veremedik

 

 

Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Paylaş
Bağlantıyı kopyala