Tanrı ve Kader
biri yaşlı ve huysuz
diğeri genç ve huzursuz
biraz daha kalsa vazgeçecek gibi biri
öbürü sakin fakat bu durumdan yorulmuş
yeşildi gözleri ve mordu altı
genç olanın saçları kirli ama sakalları seyrek
ağırdı yaşlı olan sınayan yanıydı bu
geçimsizdi genç
ve sınanmayacak kadar kendinde
dişleri görünüyordu gülümseyince
gülünce elini kaşına götürüyordu ötekisi
tutuktu konuşması yaşlı olanın
ve hafif göz temasından kaçınır gibi
genç olanın serçe parmağında nasır vardı
ve dikkatini alıyordu karşısındakinin
serçe parmağındaki nasır dışında nasıl da cildi kağıt gibi ince
dedi yaşlı olan bacağındaki sivilceyi kanırtırken
sırtını güneşe dönmüştü
böbrekleri sıcak
tütününü bir çubukla sarıyordu
her şey genç ve ihtiyarın arasında
kolunun yüzeyinde belirgin mavi damarlar
burnunu ahırın kapısına dayamış bir kuzu
ikisinin arasında
bir oyundu her şey
kağıdı kuru ve proteinsiz
toprağı yeni havalandırılmış ve ıslak
her şey iki yırtıcının yanında
tedirgin ve ağlaktı
inkar edecek sonra genç olanı
dedi yaratalım ve yok olduklarında dahi
bir süre daha yaşayacakları bir yaratım olsun bu
ihtiyar unutkan olsunlar dedi
keskin hatırlamayı tatsınlar diye
başarısız olsunlar ve bundan dolayı
bağışlanacaklarını sansın dedi genç olan
acılar tutsun parçalarını dedi
acıksınlar ve doyursunlar denildi
bir sinek yiyordu o sırada ihtiyarın elini
bir kertenkele bir çiçeği ağırlığıyla eğdi
yaratalım ve içlerinde bize yükselen bir merdiven bırakalım
yaratalım ve güneşin altında ısınan karıncalar
tırmansın bileklerinden yukarı
göğüslerinde şüphe olsun
akıllarının karanlık tarafında sessizlik
birbirleriyle tanışsınlar ve ayrılsın
bize inansınlar ve desinler ki tanrımız
onlara inanalım ve yaratalım ve terk edelim sonra
desinler ki bizim bir yanımız
öksüz bırakalım fakat bir çocuk büyütsün memeleri
neşeli olsun kimileri
üzgün yaratalım ve üzgün demek gelmesin akıllarına
suçlasınlar birbirlerini ve desinler ki onlar tanrı tanımaz
her şey iki metre kumaş arasında olsun
keten ve ipek arasında
sarılı kundakta kuraklığı yarattılar o hafta
ne buldularsa şiddeti ile zıddını da buldular
her şey tanrı ve kader arasında
çetin kış günleri kış günlerinin altında ezilen dağ köyleri
kürk giymiş kadınların kağnının arkasında yürüyüşleri
fars sarayları ve sanatçılarının gravürleri
onlar fenike tanrısı ve gemi iskeletleri
şam ili ve arap tecimenlerinin tanrısı
kuzey lehçelerinin
1530’un ve 48’li yılların
fırat’ın doğusunun antep’in güneyinin ve tarsus’un kuzeyinin
grönland’ın iber yarım adasının nalsız seğiren atların
kayaların altında kalıp ölenlerin
çalışmak için giderken yoldan döndürülenlerin
boğularak ölenlerin boğularak ölenlerin çocuklarının
hırsın ve kısır kadınların yeni evli kadınların
civciv satan dedelerin civcivleri görmeye giden torunların
bir sürü civcivin birlikte yaydıkları o kötü kokunun
kül tablalarının
aç uyuyanların
uyuyanların
kaderi ve tanrısının
kolundan yarattı sonra genç olan kimsesizleri
ihtiyar burnundan yarattı yer çekimini
geyikleri yarattılar
kuşlar dalgınlıklarına geldi
uzaklık bir perspektifti ve kalplerinden geçti
kabusu bulunca yakınlığı da yarattılar isteye istemeye
kulağın delik kolların uzun parmaklarında göz kulak dil kulak bir şey var
çamuruna cam ezmiş karbondan vücutları yanılsamalar korkuları
paylaşmak kemik kenevir yağmur algler
tekerlemeler tekrarlar her gün gördüğün yüz kafa yapısı
egzama doku huzursuz bacak hüzünlü kaçak her şey
her şey
tanrı
ve kader
arasında
bıçakla oynanan bir oyundu
bu yüzden tanrının bir parmağı eksiktir
bu yüzden bir parmağı eksik birini gördüğümüzde
hissettiğimiz şeye bir isim veremedik
Şununla paylaş: