Dünyanın en büyük şairlerinden Perulu Cesar Vallejo kazıcı bir şairdir: Demem o ki, şiiri sözcüklerde ve onların çağrışım alanlarında değil, sözcüklerin öncesinde, sadece duyuş ve hâl vardır. Henüz şekil bulmamışlardır, bir yoğunluk halindedirler, bir gaz kütlesi gibi tıpkı. Arayışı yayılan yüzeyde değil, kazılan derinliklere doğrudur. Kazıcı şair, deneysel arayışlarını da, duyarlık alanında yapar. Onun deney aletleri sözcükler değil, kendi bedeni ve ruhunun, ister delik deşik olsun ister tutarlı, bütünü olan Varlık’ıdır. Dil, ifade ettiği, açığa çıkardığı, ışıttığı kadar, Varlık’ın üstünü kapatır da, karartır. Sözcükler, eğer onlara gereğinden fazla, fetişleştirecek ölçüde, güvenilip bel bağlanırsa, işte o zaman bir duvar nasıl tuğlalardan örülürse, yazılan şiir de sözcüklerden örülen, geçirgen olmayan, kapatan, engelleyen bir duvara dönüşür. Kimi zaman güzelliğine, hatta orjinelliğine kapılıp (yani sözcüklerden oluşan bir yapı olarak şiirin) büyülenebiliriz. Ama bu varoluşsal bir titreme değil, entelektüel bir sarsılmadır. Ancak unutmamak gerekir ki, duvar, ne kadar güzel ve gönül çelici olursa olsun, bizi bir şeyden, en azından berisinde olandan ayırır. Oysa biz ayrılmak değil kavuşmak, hemhâl olmak istiyoruz. Salt sözcük ve yapı düzeyinde şiirsel arayışların işte böyle bir duvar yarattığını söylemem gerek. Onlar sadece duvara, yani kendilerine göndererek, başka yerlere açılmaz ve açmazlar. Kendilerine, yani önünde sonunda geçirmeyen bir duvar olarak kendilerine kapatırlar. Kazıcı şairler sözcüklerin fışkırdığı duyarlık alanında dolaşırlarken, imgeleri varlıkların çeperini soyarak çıkarırlar. Bir bakıma maden işçilerine benzerler, Kazarak çıkarırlar. Bu yüzden, neye dokunurlarsa kendilerine dönüştürürler onları. Yani, gül artık gül değil, onun gülü olacaktır. (Celan’ın “Hiç kimsenin gülü” gibi.) Kazdıkları yer, kendi varlık’larıdır. Kendilerini kazarlar. Vallejo kazıcı şairdir demiştim; Georg Trakl da öyledir; Paul Celan, Attila Jozsef, İtalyan hermetikleri de, bütün dışavurumcular kazıcıdır, deli William Blake de hep kazdı. Türk şiir geleneğinde kazıcılık yoktur; en azından ağırlık oluşturmaz. Bir de toplayıcılar var. Onlar imgeleri dünyaya bakarak toplarlar. Bakarlar ve imgeyi zapt ederler. (Kelebek avcılarının ağ-torbası gibi.) arayışları diklemesine değil, yanlamasınadır. Daha çok alanı kat ederler: Coğrafi bir genişlik! Kazıcılar çıkardıklarını kendilerine dönüştürürken, toplayıcılar topladıklarına dönüşür. Toplayıcılar, baktığımız ve üstünde dolandığımız dünyada orda burada saçılı duran imgeleri toplayıp derler, belli bir çerçevede bir araya getirirler. Kazıcılar belirli temalarda sınırlı kalırken, onlar çok geniş şiir algısına sahiptirler. Her konuda her tür şiir yazarlar: Yeter ki toplama tekniklerini geliştirsinler. (Fazıl Hüsnü Dağlarca Türk şiirinin en büyük toplayıcı şairidir.) Dilin daha bir içindedirler, dille daha bir barışıktırlar, bazen ondan kuşku duydukları olsa da, bu kuşkularını dilin içinde kalarak yaptıkları deneylerle gidermeye çalışırlar. Bu bakımdan kazıcılara kıyasla daha çok iç huzura ve uyuma sahiptirler. Kazıcılar daha melankolik ve yorgunken, toplayıcılar verimli, zinde ve şen şakraktırlar. Kazıcılar kazarak çıkarırlar demiştim, toplayıcılar gerektiğinde çiftçiler gibi ekip biçebilirler de; sonra da hasat ederler. Şiiri gerçekliğin onlarda bıraktığı izlerde değil, gerçeklikte ararlar. Bu anlamda dışavurmazlar, derler toplar, bir çerçeve içinde kompoze ederler. İzlenimcilerdir. Kazıcılarsa dışavurumcu. Geleneğimizin en büyük kazıcılarından biri Pir Sultan Abdal’dır. (“Yıldız dağı niçin gitmez dumanın”) Sayıca çok azdırlar. Bizim şiir geleneğimiz baştan aşağı toplayıcıların geleneğidir. Yahya Kemal topladı, Hâşim de, (ama Hâşim kimi zaman kazdı da). Garip topladı, şiirimizin bugüne kadarki en güçlü ırmağı İkinci Yeni de toplayıcıdır. (Ancak bu kuşağın Cemal Süreya, Turgut Uyar, Edip Cansever gibi önde gelen şairleri son kitaplarında kazdılar da; Oktay Rıfat da son kitabında kazar.) 80’ler de öyle. Cumhuriyet şiiri toplayıcıların şiiridir. Ben kendimi kazıcı olarak görüyorum. Lâle Müldür, Sami Baydar da usta kazıcılardır. (Seyhan Erözçelik ise simyacıdır.) Yenilerden Elif Sofya da sayısı en fazla bir elin parmakları kadar olan kazıcılardan biridir. Onun için seviyorum onun şiirini.
Mahfil, 1. sayı, 18 Ocak 2008.
Şununla paylaş: